I.

Pek düşkündü köpek, cahil yaşamına
Kırıntılarla geçinmeye, hırsızlık etmeye
Boş bir gururun kargaşasıydı başıbozuk soyu
Ait değildi kimseye, ama bakmadan yoksulluğuna

Pek mahirdi paylaşmakta her şeyini bir yosmayla.
Pire yeniği kulakları ve küçümen taş gözleri vardı
Ve çöp yakma fırını gibi bir ağzı.
İnsanoğlunun akılcıl tarzını taşırdı

Dişleri arasında. Yumup gözlerini
Sırıtarak ağız dolusu ölümü kabullenirdi

II.

Ölüm dokunduğundan beri elini bu kadına: hayatta kalan
Bir kısırlıktır kendisi: katlanır her şeye; mükemmeldir
Ama fırlatılmıştır yaşayanların çarkından,
Öldürülmüştür geçmiş onun içinde, koparılmıştır gelecek ondan.

Umursamazca yatar ölüler toprak altında.
Belki de yaşayanlar onlardan çok az şey öğreniyordur—
Saç ve kemik bilgeliği, bir tür
Yıpranmış bir büyücülük aksesuarı

Mesellerin. Çıra gibi yansın artık vahşinin can evi:
O eski kıvılcım, kandan sıçrayan—
Soyup soğana çevirse de gerçekten
Ölümün dokunuşu değil sıcağı cezbetsin yatağını.

III.

Dolu şarap tulumları gibi yuvarlak karınlarıyla
Keçiler, siyah, melek değiller ama— deriler
Leş kemiklerinin altında salınıp durur.
Yine de ne ruhsuz bir ışık bu

Ne de dağdan gelen cılız bir ışık—
Gözlerinin altın cevheri.
Kurumuş toynakların gıcırtısı, sert patırtıları,
Meşe yaprakları arasında esen rüzgâr ve eğik

Boynuzları, tepinmeleri ve anide şahlanan bakışları
Ürkütür kadınları. Sarmaşığın ruhu
Kokusu keçinin, silsile hâlinde uzanan
Ey dağ, dinleyicisi yaşananların.

IV.

Güneşin yakıp kavurduğu kumlar üzerinde
Güçlülerin gümbür gümbür ayak sesleri
Pirinç parlaklığında yağlı gövdeleri
Bir toz bulutu içinde. Tıka basa dolu yeryüzü,

Meneviş mavisi gökyüzüne uzanan
Kupkuru kızılı. Takındıkları tavırları—
Uğraş didin savrulan bıçakların bir kanıt savı;
Hiçbir ölümlü bozamaz onların duruşlarını

Kanla ıslanmış olsa da: kutsadı köpek onların
Öfkesini. Ellerindeki keçi derisinden
Yepyeni kırbaçlarla geçip giderler hoplaya zıplaya
Ve bile isteye savrulan kamçılar bir çırpıda

Çevirir onu bir yarışçı figürüne. Yaratıcısı dünyanın
Bir çağdan öbürüne koşturur insanoğlunun
Sarhoş hayaletini, direnirken gövdesi
Ve dokunurken bu donmuş olana.

s. 13


Dünyaların Çoğulluğu sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

“Ted Hughes (çev. Recep Nas), Lupercelia” için bir cevap

  1. Bu çeviri, Ted Hughes’un şiirsel tarzını ve dilindeki yoğun imgelemeyi çok iyi yansıtan, etkileyici bir çalışma olmuş. Şiirin onun bölümü, hayvanların ve insanların dünyasındaki şiddet ve ölüm temaları etrafında dönüyor. Bu karanlık atmosfer, doğanın vahşiliği ve insanın varoluşsal mücadelelerini ele alırken, aynı zamanda mitolojik unsurları da içeriyor gibi görünüyor. Keçiler ve özellikleri gibi hayvanların sembolik bir anlatımı sunulurken, ölüm ve yaşamın kırılganlığı, özellikle ikinci ve üçüncü yedeklere dikkat çekici bir şekilde işlenmiş

    Çevirideki güçlü dil, şiirin asıl anlamını ve anlaşılmasını korumuş. Özellikle şiirdeki “kandan sıçrayan yönlendirmeler” ve “ölümün dokunuşu” gibi ifadeler, Hughes’un karanlık doğa tasvirleriyle paralellik gösteriyor.

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın

Son Yazılar


Dünyaların Çoğulluğu sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin